“Sanat barış içindir.”
İnsanoğlu, dünya sahnesinde ne zamandan beri varsa işte o günden beri de sözü etkili ve güzel söylemeyi hep istemiştir. Bundan hareketle, İnsanlığın başlangıcı ile edebiyatın başlangıcı eş zamanlıdır, diyebiliriz. Bir sahneye benzeyen bu koca dünyada insan, edebiyatı keşfetmiş, edebiyat insanı yüceltmiş.
Oyuncuları tüm insanlar olan bu dünya sahnesi içinde başka sahneler de var: Müzik sahnesi, resim sahnesi, siyaset sahnesi, edebiyat sahnesi…
Kimimiz bu sahnelerde birer oyuncuyken kimimiz de buralarda yaşanan oyunların sadece izleyenleri konumundayız.
Edebiyat sahnesinin oyuncuları ince ruhlu insanlardır. Edebiyatı yaşayan ve yaşatan bu insanlar, sıradanlıkla yetinmeyip ‘özel’liğin ve ‘özgün’lüğün peşinden koşarlar. Bu koşudaki her başarı bir sanat eserinin doğuşunu müjdeler.
Başarıyla sonuçlanan sanat koşuları, edebiyat sahnesini zenginleştirirken insanlığa yeni ufuklar açar, yeni bakış açıları kazandırır.
Edebiyat sahnesinin oyunlarını izlemekten en çok hoşlananlar yine bu sahnenin oyuncularıdır. Bu sahnenin bilgisine ve bilincine sahip bu oyuncular, oyunlarını sadece izlemekle kalmazlar. Bunlar, eleştirileri ve değerlendirmeleri ile de edebiyata katkılarını sürdürürler. Tabii ki kapris yapıp önyargılı ve tarafgir davranmıyorlarsa ya da “Körler, sağırlar, birbirini ağırlar.” mantığıyla hareket etmiyorlarsa…
Edebiyat sahnesinin bir köşesinde hikâyeciler, romancılar vardır. Sanal dünyalar kurmak için söz dünyasını sırtlamış olan romancılar… Yaşamasından, deneyimlerinden, imgelemesinden birçok hayat çıkaran romancılar…
Edebiyat sahnesinin bence en cafcaflı yeri, şiir köşesi. Bu mekânın oyuncuları, seçme söz ustaları olan şairlerdir. Sözleri inci mercan olan sözün sultanları şairler… Kuyumcu titizliği ile oluşturdukları söz dizileri “yükte hafif, pahada ağır.” Dünyanın yükü altına girmek durumunda değiller. Dünya gerçekliği içinden seçtikleri bir noktayı cilalayıp öyle bir parlatırlar ki, görenlerin gözleri kamaşır, aklı şaşar.
Şiir köşesinin bir bölümünde hiciv(yergi) şiirleri üretilir. Edebiyatın kökü “edeb”e mugayir sözlerin de dizilere yerleştirildiği bu noktayı Nef’i, Şair Eşref, Neyzen Tevfik gibi şairler mekân tutmuş. Bu şairlere zaman zaman eşlik eden, karşılıklı saldırıları unutulmayacak edebiyatçılarımız da var. “Tevfik Fikret-Mehmet Akif”, “Peyami Safa-Nazım Hikmet” bu ikili söz düellocularının sadece ikisi.
Edebiyat sahnesindeki bu alan çok hareketlidir, aksiyon filmlerini aratmaz. “İki yiğit çıktı meydane” misali kalemşorlarımız, birbirlerinin açıklarını yakalayarak birbirlerini açık düşürmeye çalışırlar. “Yenilen pehlivan güreşe doymaz.” misali de “karalamaların bini bir para” olan bu mücadelede “pes ettim” diyen de olmaz.
Edebiyatçıların birbirlerine yönelik bu tarz yaklaşımları, hep rahatsız etmiştir beni. Arzum o ki, sanatçıyı dünya görüşü ile değil de sanatı ile değerlendirelim.
Sanatçı, sanatını araç edinip, kendi dünya görüşünü yüceltme adına, başkalarının düşüncelerine saldırmamalı. Saldırırsa kendisinin ve sanatının değerini düşürür. En azından saldırdığı kesimin gözünden düşer ve de karşı saldırıların hedefi olur.
Hâlbuki düşüncelerin tartışılması için (makale, deneme, eleştiri gibi) öğretici metinler var. Bu metinler aracılığı ile isteyen istediği düşünceyi savunsun ya da reddetsin.
Edebiyat sahnesi içinde tiyatro köşesi, masal köşesi, destan köşesi gibi köşeler de var. Bizde tiyatro, masal ve destan gibi türlere ilgi az olduğundan bu köşelerin oyuncuları da az.
Sanat üretilen edebiyat sahnesinde, sanatın ne için olduğu da tartışılmıştır/tartışılıyor. “Sanat toplum içindir.” diyenlerle, “Sanat sanat içindir.” diyenler hep karşı karşıya gelmişler. Benim bu noktayla ilgili bir önerim var: “Sanat barış içindir.”
Cezmi Gençten